Pınara Antik Kenti eski helenistik çağda Likya Yolu güzergahı üzerine kurulmuştur. Fethiye – Antalya sahil yolu üzerinde Eşen Mahallesi yakınlarından ayrılan yol takip edilerek minare köyünde bulunan harabe kısımlara gelinir. Pınara Antik Kenti de bu köyün yakınlarında bulunmaktadır. Minare Köyünün adı minare biçiminde olan ve üzerinde kuş yuvalarına benzeyen kaya mezarlarından geldiği söylenmektedir.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu harabelerin adı da bu kayalardan gelmektedir. Nedeni ise Pınara kelimesinin karşılığı Likya dilinde yuvarlak daire anlamına denk düşmektedir. Şehrin Panthoslulardan gelme koloniler tarafından inşa edildiğini eski kaynakları incelediğimizde görebiliyoruz. Tarihi bölge ile birlikte anılması gereken kent zamanında İskender tarafından teslim alınmıştır. Kentin tarihi tam olarak incelenecek olur ise İskender’in çok öncesine Troya’ya kadar dayandığını görmekteyiz.
Pınara Antik Kenti
Troya savaşları sırasında Pınara’lı bir okçu olan Pandaros’tan çok fazla söz edilmektedir. Stroban ve sonraki dönemlerde Stephanos kentin Likya’nın önemli bir kenti olduğunu söylemektedirler. Tarihi Likya Birliği içerisinde olan ve üç oy hakkına sahip olan altı önemli kentten birisidir. İskender öldükten sonra Bergama Krallığı bünyesine girmiş ve bu krallığa bağlı hale gelmiştir. İlerleyen zamanlarda ise Roma’nın önemli bir şehri haline gelmiştir.
Roma döneminde bölge canlanmış, imar edilmiş ancak eski dönemde yer alan depremlerden büyük zararlar görmüştür. Bu nedenle belli bir süre sonra da terk edilmiştir. Ancak gördüğü büyük zararlara rağmen günümüze kadar kalmayı başaran oldukça önemli eserlerde bırakmıştır. Birçok lahit mezar ve kayalar, hamamlar, tiyatroların yanı sıra agora ve odeon gibi tarihe damga vurmuş yapıtları günümüze ulaştırmışlardır. 1957 yılında meydana gelen Fethiye Depremi sonrası hasar gören kayalar aşağı doğru kaymıştır.
Antik Kent civarına gelindiğinde sarp ve dik yamaçlarda bulunan kayalara oyulan yüzlerce kaya mezarı dikkatimizi çekmektedir. Bunun nedeni ise yukarı bölgenin yetersiz kalması sonucu ulaşımın daha kolay olduğu aşağı bölgenin yerleşime açılmasıdır. Kaya mezarlarının konut biçiminde inşa edilmiş olması bizlere Likya Mimarisi hakkında fikirler sunmaktadır. Aşağı bölgenin yamaçlarının geçit vermeyecek şekilde dik olmasına rağmen terasının yapılmış olması sur yapıları ile desteklenmiştir. Surların güneyinde bulunan kapıdan geçerek kenti gezmeye başladığımızda arka kısmını yamaca dayayan Odeon ve önünde ki düz alanda inşa edilen Agora’nın dikkatleri üzerine çektiği görülmektedir.
Bölgenin alt kesimlerinde yer alan su kaynağı etrafında kentin antik çağda yaşadığı depremler ile büyük ölçüde zarar görmüş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş mezarlar dikkat çekmektedir. Şehrin temsili mezarların üzerinde olduğu yuvarlak hatlı bir kayadır. Bu kısma güneyden kayalar üzerine oyularak inşa edilen merdivenler ile çıkılmaktadır. Bu hatların etrafı sur ile çevrili olup buranın Bizans Dönemi’ne kadar kullanıldığı doğusunda bulunan Bizans yapılarından anlaşılmaktadır. Bölgeyi ziyaret edip bu tarihi görsel şöleni kaçırmamanızı tavsiye ederiz.